Veren el alan elden üstündür kim demiş ?

Ruzgar

New member
“Veren El Alan Elden Üstündür” Sözünü Bilimsel Bir Gözle Yeniden Düşünelim

Selam dostlar, bugün biraz alışılmışın dışında ama hepimizin hayatında bir şekilde duyduğu bir sözü bilimsel açıdan masaya yatırmak istiyorum: “Veren el alan elden üstündür.”

Bu söz, yüzeyde ahlaki bir öğüt gibi dursa da, insan davranışlarını, toplumsal dinamikleri ve hatta nörobiyolojiyi anlamamız açısından ilginç bir çıkış noktası sunuyor. Acaba gerçekten “veren” olan mı üstün? Yoksa bu üstünlük kavramı, beynimizin ödül mekanizmalarıyla mı ilgili?

Vermek ve Almak: Beynimiz Bu Durumu Nasıl İşliyor?

Bilim insanları, “vermek” davranışının sadece sosyal değil, biyolojik bir temeli olduğunu söylüyor. 2006’da yapılan bir fMRI (beyin görüntüleme) araştırmasında, birine yardım eden kişilerin beyninde ventral striatum ve orbitofrontal korteks gibi “ödül merkezi” bölgelerin aktifleştiği görüldü. İlginçtir ki, bu bölgeler aynı zamanda çikolata yerken ya da güzel bir müzik dinlerken de aktifleşiyor.

Yani, biriyle bir şeyi paylaşmak ya da yardım etmek, beynimiz için neredeyse doğal bir “mutluluk uyarıcısı.” Bu da şu soruyu akla getiriyor: Acaba “veren el” sadece toplumsal açıdan değil, biyolojik olarak da kendini daha “iyi” hissediyor olabilir mi?

Evrimsel Açıdan: Vermek Neden Avantaj Sağlar?

Evrimsel psikolojiye göre, “vermek” davranışı türümüzün hayatta kalma stratejilerinden biri. İnsanlar tarih boyunca tek başlarına değil, topluluklar halinde var oldular. Birine yardım eden birey, grubun gözünde güvenilir ve değerli biri olarak görülür. Bu da dolaylı olarak onun sosyal statüsünü güçlendirir — yani “veren el” aslında daha saygı gören, daha güçlü bağlar kuran taraftır.

Stanford Üniversitesi’nden yapılan bir araştırmada, toplum içindeki iş birliği davranışlarının uzun vadede hem bireysel hem de toplumsal fayda sağladığı ortaya kondu. Bir anlamda, veren kişi kısa vadede bir şey kaybetse bile, uzun vadede güven, saygınlık ve destek kazanıyor.

Kadın ve Erkek Beyinleri Bu Konuya Nasıl Yaklaşıyor?

İlginç bir fark da burada ortaya çıkıyor. Nöropsikoloji alanındaki bazı bulgular, kadınların “verme” eylemini daha empatik ve duygusal, erkeklerin ise daha stratejik ve analitik biçimde değerlendirdiğini gösteriyor.

Kadın beyninde “ayna nöronlar” olarak bilinen, başkalarının duygularını anlamamızı sağlayan sinir hücreleri daha aktif çalışıyor. Bu yüzden kadınlar, birine yardım ederken onun mutluluğunu kendi mutluluğu gibi hissedebiliyorlar. Bu biyolojik empati, “veren el” davranışını duygusal bir bağlamda pekiştiriyor.

Erkeklerde ise beynin prefrontal korteks bölgesi — yani planlama ve sonuç analiziyle ilgili kısım — daha baskın çalışıyor. Bu da “verme” eylemini bazen “yatırım” olarak algılamaya yol açabiliyor. “Şimdi verirsem, ileride güven kazanırım” ya da “yardım ederek daha güçlü bir bağ kurarım” gibi hesaplamalar, bu farkın temelinde yer alıyor.

Bu noktada sormak gerekiyor: “Empatiyle mi vermek daha anlamlı, yoksa stratejik düşünerek mi?”

Toplumsal Dinamiklerde “Veren El” Olmanın Psikolojisi

Toplumda “veren el” olmak genellikle erdemli bir davranış olarak kabul edilir. Ancak modern psikoloji, bu durumu daha derin bir perspektifle inceliyor.

Örneğin, “yardım etme motivasyonu” üzerine yapılan çalışmalarda, insanların bir kısmının gerçekten başkalarına yardım etmekten mutluluk duyduğu (altruistik motivasyon), bir kısmınınsa kendini iyi hissetmek veya başkalarının gözünde iyi görünmek için yardım ettiği (egoistik motivasyon) görülüyor.

Her iki durumda da sonuç aynı: yardım ediliyor. Ancak niyet farkı, toplumsal algıyı ve kişisel doyumu etkiliyor.

Peki sizce, “üstünlük” niyetle mi ölçülmeli, yoksa eylemin kendisiyle mi?

Ekonomi ve Davranış Bilimi Perspektifinden

Davranışsal ekonomi, “vermek” kavramını genellikle karşılıklılık ilkesi üzerinden ele alır. Yani insanlar, kendilerine bir şey verildiğinde karşılık verme eğilimindedir. Bu durum, sosyal ilişkilerin sürekliliğini sağlar.

Richard Thaler’ın “nudge” teorisine göre, insanlar tam anlamıyla rasyonel değildir; sosyal normlar, duygular ve güven duygusu kararlarını etkiler. Bu nedenle “veren el” olmak sadece etik değil, aynı zamanda stratejik bir davranış biçimi de olabilir.

Araştırmalar, cömert insanların uzun vadede daha güçlü sosyal ağlara sahip olduklarını, iş hayatında daha güvenilir algılandıklarını ve stres seviyelerinin daha düşük olduğunu gösteriyor. Yani bilimsel olarak, “vermek” gerçekten de yaşam kalitesini artırıyor.

Modern Toplumda “Alan El”in Rolü

Peki “alan el” hep pasif mi? Aslında hayır. Modern psikolojide “yardımı kabul etmek” de bir beceri olarak tanımlanıyor. Yardım istemeyi veya kabul etmeyi bilmek, bireyin sosyal bağlılığını güçlendiriyor.

Stanford’daki bir deneyde, yardım talep eden insanların toplumda daha fazla empati gördüğü ve ilişkilerinin daha kalıcı olduğu tespit edildi. Yani bazen “alan el” olmak da cesaret gerektiriyor — özellikle egonun yüksek olduğu toplumlarda.

Sonuç: Üstünlük Nerede Başlar, Nerede Biter?

Belki de “veren el alan elden üstündür” sözünü “üstünlük” bağlamında değil, “denge” bağlamında okumalıyız. Çünkü hem vermek hem almak, insanın doğasında yer alan, karşılıklı bir enerji akışıdır.

Biri olmadan diğeri eksik kalır. “Veren” olmadan “alan”, “alan” olmadan da “veren” anlamını yitirir.

O halde, asıl soru şu olabilir:

> “Gerçek üstünlük, vermenin kendisinde mi, yoksa insan ilişkilerinde kurulan bu karşılıklı dengeyi fark edebilmekte mi?”

Sizce hangisi?

Gerçek üstünlük paylaşmakta mı, yoksa paylaşmayı öğrenmekte mi?