Nâzım Hikmet Ne Zaman Ülkeyi Terk Etti ?

Ruzgar

New member
\Nâzım Hikmet ve Ülkeyi Terk Etme Kararı\

Nâzım Hikmet, Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri olmasının yanı sıra, hayatı boyunca karşılaştığı zorluklarla da derin izler bırakmış bir isimdir. Siyasi görüşleri, şiirleri ve yaşamı boyunca sürekli olarak sistemle çatışan bir figür olarak, onun ülkesini terk etme kararı da önemli bir dönüm noktasıdır. Peki, Nâzım Hikmet gerçekten ne zaman ülkeyi terk etti ve bu kararın arkasında ne gibi sebepler yatıyordu?

\Nâzım Hikmet’in Siyasi Yaşamı ve Ülke ile Çatışması\

Nâzım Hikmet, edebi kariyerine başlamadan önce toplumsal sorunlara duyarlı bir kişilik sergileyen ve Türk halkının geleceğini kurtarmayı amaçlayan bir anlayışla yetişmiştir. Bu bağlamda, onun sosyalist görüşleri, hayatının her alanında belirleyici bir faktör haline gelmiştir. 1930’lu yıllarda, Türkiye’deki siyasal ortamın değişmesiyle birlikte, Nâzım Hikmet’in düşünceleri de dönemin baskıcı rejimiyle çelişmeye başlamıştır. Özellikle 1938 yılında, devlete karşı yaptığı eleştiriler nedeniyle tutuklanmış ve ağır bir hapis cezasına çarptırılmıştır.

Bu tutukluluk dönemi, şairin ülke içindeki baskılarla mücadele etmesini zorlaştırmış ve aynı zamanda onun içsel bir hesaplaşma yaşamasına yol açmıştır. Nâzım Hikmet, hapis yaşamı sırasında yazdığı şiirlerinde bu dönemin acılarını ve zorluklarını dile getirmiştir. Ancak, ülkesindeki baskılar, onu bir çıkış yolu aramaya zorlamış ve sonunda ülkeden ayrılma kararı almıştır.

\Nâzım Hikmet Ne Zaman Ülkeyi Terk Etti?\

Nâzım Hikmet, 1951 yılında Türkiye’yi terk etmiştir. Ancak bu terk ediş, bir sürgün olma durumundan ziyade, onun siyasi baskılar ve hapis cezası karşısında bir kurtuluş olarak yorumlanabilir. O dönemde, Türkiye Cumhuriyeti yönetimi, Nâzım Hikmet’i siyasi bir tehdit olarak görmüş ve şairi vatan hainliği suçlamasıyla yargılamıştır. Bunun neticesinde, şairin hayatı boyunca uzun süreli bir hapis cezasına çarptırılması, onun ülkesini terk etmesine yol açan önemli sebeplerden biridir.

Ülkeyi terk ettikten sonra Sovyetler Birliği’ne yerleşen Nâzım Hikmet, orada da yazarlık kariyerine devam etmiştir. Sovyetler Birliği’ne geçişi, onun edebi kariyerinde yeni bir dönemin başlangıcını simgeler. Bu dönemde, Nâzım Hikmet’in şiirlerinde daha çok sosyalist ideolojiler ön plana çıkmaya başlamıştır. Hem Sovyetler Birliği hem de dünya çapında bir üne kavuşan şair, orada da sürgün yaşamına adapte olabilmiştir. Ancak, her ne kadar Sovyetler Birliği ona bir sığınak sunmuş olsa da, Nâzım Hikmet’in gönlü her zaman vatanında, Türk halkının yanında olmuştur.

\Nâzım Hikmet’in Ülkeyi Terk Etme Kararının Arkasında Ne Yatıyordu?\

Nâzım Hikmet’in ülkesini terk etmesinin birden fazla sebebi bulunmaktadır. İlk ve en önemli sebep, Türkiye'deki siyasi ortamın giderek daha baskıcı hale gelmesidir. 1950'lerin başında, özellikle de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, hükümetin muhalif görüşlere karşı tutumu oldukça sertleşmiştir. Bu dönemde, sağcı ve milliyetçi politikalar yaygınlaşmış, sol görüşlü ve sosyalist eğilimli sanatçılar baskı altına alınmıştır. Nâzım Hikmet de bu baskılara maruz kalan isimlerden biri olmuştur.

Hikmet’in yazdığı şiirler, dönemin hükümetine eleştiriler içeren metinlerle doluydu. Bu yüzden, onun eserleri devlete tehdit olarak algılanmış ve 1938 yılında tutuklanmasına neden olmuştur. Hapiste geçirdiği yıllar, onun edebi kariyerinin en karanlık dönemlerinden biridir. Ancak, 1950'lerin başında yapılan uluslararası baskılar ve Dünya çapındaki entelektüel çevrelerin desteğiyle, Nâzım Hikmet serbest bırakılmıştır. Fakat serbest kaldıktan sonra da Türkiye’deki siyasi baskılar devam etti.

Bu ortamda, Nâzım Hikmet’in bir çözüm arayışı içine girmesi ve ülkesini terk etme kararı alması kaçınılmaz olmuştur. O dönemde, yurt dışındaki entelektüel çevrelerin ve Sovyetler Birliği'nin desteği, onun ülkesinden ayrılmasına olanak sağlamıştır. Bu süreçte, Nâzım Hikmet'in Sovyetler Birliği'ne gitmesinin arkasındaki diğer motivasyonlardan biri de, burada kendini daha özgür bir şekilde ifade edebilmesiydi. Sovyetler Birliği’nde, sosyalist görüşleri daha hoşgörüyle karşılanmış ve Nâzım Hikmet bu ortamda yeni eserler yazma fırsatı bulmuştur.

\Nâzım Hikmet’in Sürgün Hayatının Etkileri\

Sovyetler Birliği’ne sürgün edilen Nâzım Hikmet, burada yeni bir dil ve kültürle tanışmıştır. Birçok Türk sanatçısının aksine, Sovyetler Birliği’ne yerleşmiş olmak onun hayatını daha da zenginleştirmiştir. Ancak, sürgün hayatı ona her zaman bir içsel boşluk hissettirmiştir. Nâzım Hikmet, yazdığı şiirlerinde her ne kadar sosyalist idealleri savunsa da, vatanından uzak kalmanın getirdiği derin özlemi hissettirmiştir. Onun bu dönemdeki şiirlerinde, insanlık, özgürlük, eşitlik gibi evrensel temalar öne çıkmıştır.

Sürgünde geçirdiği yıllarda, Nâzım Hikmet'in en önemli eserlerinden biri olan *Kuvayı Milliye Destanı* gibi uzun şiirsel yapıtları da ortaya çıkmıştır. Bu eser, hem Türk halkının bağımsızlık mücadelesine bir saygı duruşu niteliği taşımakta hem de onun vatanına olan özlemini dile getirmektedir. Ancak, ne kadar Sovyetler Birliği’nde önemli bir yer edinmiş olsa da, Nâzım Hikmet’in kalbi daima Türkiye’de kalmıştır.

\Sonuç: Nâzım Hikmet’in Geri Dönüşü ve Efsaneleşmesi\

Nâzım Hikmet, 1951 yılında ülkeden ayrılarak Sovyetler Birliği'ne gitmiş ve burada uzun yıllar sürgün hayatı yaşamıştır. Bu dönemde, dünya çapında önemli bir şair ve yazar olarak kabul edilmiştir. Ancak, ne kadar uluslararası bir üne kavuşmuş olsa da, vatanından uzak kalmanın verdiği acı onun için her zaman bir eksiklik olarak kalmıştır. 1963 yılında Sovyetler Birliği’nde hayatını kaybeden Nâzım Hikmet, geriye bıraktığı eşsiz edebi mirasla Türkiye'nin en büyük şairlerinden biri olarak anılmaya devam etmektedir.

Sonuç olarak, Nâzım Hikmet’in ülkeyi terk etme kararı, hem siyasi baskılar hem de edebi özgürlük arayışının bir sonucuydu. Onun sürgün yılları, sadece Türkiye’deki baskıcı ortamın değil, aynı zamanda onun insanlık ve özgürlük adına verdiği mücadelenin de bir yansımasıdır. Bugün, Nâzım Hikmet sadece bir şair değil, aynı zamanda halkının ve tüm dünyanın özgürlük mücadelesine katkıda bulunan bir sembol olarak anılmaktadır.